Üzülmedim Diyemem
I
ey aşk, yaptığını beğendin mi:
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…
uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.
anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…
II
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…
burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…
bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,
kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara
öyle ya
bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
(Kırklar, 9)
Özet Görüntüler
herkesin uzağında, o ışıksız evlerde
kapı altından giren soğuk gibisin,
birden bire basar gibi boşluğa
kar üstünde yürümek zordur, bilirsin
çünkü onun altında sevgili yatar
gecikmiş özürler, silinmiş patikalar.
dibe vuran şeylerin anlaşılmaz görkemi
annesiz girilmeyen yerlerin cazibesi,
herkesin korunduğu bu limonlukta
ey ölüm, ey yoksulların neşesi
ahşap bir dünyanın herhangi bir köşesinde
kim direnebilir bir bandonun ritmine.
bir incirkuşunun olanca titizliği
merhamete dönüşüyor her şeyi bağışlayan
kadınları düşünün geçimsiz kocaları
ne kalır geriye bir okul çıkışından
merakımı bağışlayan tertemiz bir türkü mü
yaz gibi şımartan, her öptüğünü.
eski fotoğrafların arka bahçelerinde
bir kamyon yanaşıyor bir çığlığın içine
umrumda değil artık tahlil sonuçları
tarlalar, bozkırlar, briket harmanları...
Olmayan
ipeğin dili olsa anlatsa beni.
desem değilim, ağır misafir
serinlik taşıyorum yol ustasına
şükürler olsun diyorum, dinlenmiş olarak
uyanmadım hiçbir sabah, bu bana
bir sır verdi, orta yerde saklanan
bir sır, kendine sahip çıkan.
nereye bakıyorsun, orası yok ki.
elma bahçeleri, eski insanlar
duruyor dünde, bir şey diyecek gibi
çiçeği burnunda bir demet nergis
gibi duruyor, şaşırmış sanki.
herkes yattıktan sonra, ben ona
sesli düşünür orman, kuş sesleri vs
yoktur orada türkçesi bozuk olan,
diye anlatıyorum, artık olmayan
gücenmiş güzelliği, o kutlu ikindiyi
hak geçmesin diye durduğum zaman.
(Giderken Söylenmiştir’den)
İbrahim Tenekeci (1970)