|
ÂFÂT
Sana verilmişti emânet
Arz sana verilmişti
Bilemedin ateşin ve suyun kıymetini
Toprağın sabrı tükendi
Ve delindi kalbi yeryüzünün
İşte ölümün dehşet halleri
Bir bir solduruyor karanfilleri
Başladı hamlesi kaderin
Petrol tankları kara bir ağıt gibi
Yükseliyor televizyon antenlerinden
Sam füzeleri bilgisayarlar sustu
Küreselleşen dünyada
Bir defne dalını ve gecede üşüyen
Bir serçe yavrusunu unuttun
Yağmur yağmıyor artık
Hileli sarnıç sularının kokularından
Kalbinin derinliklerindeki korku
Bir maska çeviriyor bütün yüzleri
Isınmış sular öfkeli enerji yüklü
Yarım kalmış çikolatasıyla
Bir çocuk toprak altında
Seni bekleyen dehşetengiz ölü
Çukur kaz ve ölümün dilini anla
Perde açılırken bir isyan susuyor
Şimdi konuşan aczin dili
Hani mahallemiz haritanın neresinde
İncittiğimiz balıkların
Bedduâsı bu dalga
İştahlı bir kuyu olarak
Geçiyor tarihin kayıtlarına
Uçurumdan korkar toprağa basardın
Banka kartları güvenliydi
Oysa an meselesiydi dehşet
Ölüm bir karınca sabrıyla
Yanı başında bir perdenin ardından
Konuşurken sana
Âhiretten ve hesaptan bahsediyordu
Uyanıp karşı dağlara bakmadın
Solan bir yaprak ölü bir karınca
Sofralarımızda insan cesetleri
Fark edilmeyen bombalar
Doğudan batıya dehşet sancakları
Hiç biri her gün içinden geçtiğin çarşılarda
Uğuldayan hayatın sırrına taşımadı bizi
Bir adım bir adım daha
Derken bir gün bir güne eklenemedi
Şimdi soyunup dünya hâllerinden
Sana göçüyoruz Rabbim
Mustafa Özçelik
|
ATLAS
Birdenbire mevsim, birdenbire aşk
Yorgun bir akşam kuşu
Gecenin sesine kendini katarak
Hangi dağın ardında
Hüznün kumaşını dokur
Sakla beni kalbim, güneş kanıyor
Sal üzerime merhamet bulutunu
Uzun bir yolun önündeyim
Sen olmazsan eğer içimde
Tüketir beni o hain korku
Çadırımız sökülsün vakit tamam
Göçebe aşkların çocukları
Acının yorgun atlarına binip
Bir kehânetin ardından yürüsün
Bir yusufçuk kuşu konsun yüzlerine
Ne yapsalar biter ihanetin gecesi
İçimize üflenen nefes
Çağırır bizi tûfanlara ve yağmurlara
Ve biz dağlara çekiliriz
Üstümüzde bir hatıra olur ıslak gece
İşte yine önündeyiz burası toprak
Bizi bağışla bozgun bitti
Bakışlarımızda saklı kalan
Ne varsa burada bırakıp
Gün ışımadan yollara düşelim
Mustafa Özçelik
|
DUÂ
Şahidim rüzgârlardır Rabbim
Şu titreyen söğüt dalları
Toprağı öptüm
Yöneldim sana
Biliyor ve itiraf ediyorum
İstikametim yanlış
Gözlerimde pişmanlık ırmakları
Utanıyor ve üşüyorum
Uzun sürdü gecenin kirli sularında kalışım
Şimdi beni
Affın ve kereminle
Merhametinin göğsünde uyut
Buğulandı aynam
Şaşırdım ve çaresiz geldim işte
Sen varsın başka kimse yok
Ey gecenin ve gündüzün sahibi
Önümde ölüm kavisleri
Heybemde günah yükleri
Bütün sözler bitti
Bütün vakitler akşam
Bana bir tebessüm bağışla
Beni yarlığa merhametinle
İçimde beni yakan âh’la
Geldim durdum önünde işte
|
Mustafa Özçelik
FÂNUS
Yeşil seccadenin üstünde
Kalbini kadim bir saate ekleyip
Bir ışık ol önümde
Bir dilek tut içinden
Yüzümden bir tarih çıkar
Söz hâl olsun yeniden
Bir ak kuş kanadında
Revan bir yolculuğa çıkıp
İşaretler bularak her canda
Şavkınla sırra dönüşerek
Çocuk gözlerinde yürüyelim
Özge bir baharın sularına
Nasılsa biter saatlerin ömrü
Nasılsa gelir akşam
Hangi dalga hangi sudan yaratıldı
Hangi ağaç hangi tohumdan
Ruhumun bir resmini çek
Rüzgârların içinden geçerek
Sır olduğumuz aynada
Şimdi her şey ve herkes bir noktada
Kadim bir kokuya yaslanarak
Kendi varlığını arıyor
Duru bir söz denizinde
Buldukları kendi rengi
Avucuna dünyayı sığdıran gezgin
Bastığın toprak buhurdan
Bir dağ diğerine uzaktan seslenirken
Söyle ne gördün bir rüyâdan başka
İşte gelip geçtin ömründen
Yüzün buğday sarısı sözün efgân
Mustafa Özçelik